DUYURU – 195
24 Eylül 2024
Derleyen: Prof. Dr. FULYA SARVAN
Editör Kurulu:
Prof. Dr. SEÇİL DEREN VAN HET HOF Doç. Dr. SİBEL KARADUMAN
Öğr. Gör. IŞIK TUNÇEL SONGÜL BAŞKAYA
NİSAN 2022 ANTALYA
agc.org.tr
iletişim.akdeniz.edu.tr
İdris Taş – Antalya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı
Prof. Dr. Fulya Sarvan – Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Antalya Şubesi Başkanı
Prof. Dr. Seçil Prof. Dr. Seçil Deren Van Het Hof Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi
Toplumsal Cinsiyet Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Cinsiyetçilik
Medya Dili Cinsiyetçi Dil
Hak Odaklı Habercilik
Toplumsal Cinsiyet Odaklı Habercilik Eşitlikçi Medya Dili ve Habercilik
MEDYA ÇALIŞANLARINA DÜŞEN GÖREVLER
Gazetecinin Temel Görevleri
İnsan Hakları Odaklı Habercilik ve Gazetecinin Davranış Kuralları
Kadına Yönelik Şiddet Haberleri Kadın Cinayeti Haberleri
Cinsel Saldırı, Taciz ve Tecavüz Haberleri Çocuk Yaşta Evlilik Haberleri
Çocuklarla İlgili Haberler
Cinsel Yönelimlerle İlgili Haberler Magazin Haberleri
Haberde cinsiyetçilikten kaçınmak
Elbette şiddetin her türüne karşıyız ama kadınlara yönelik şiddet maalesef her türlü önleme rağmen gün geçtikçe artıyor. Bu utanç tablosunda ne yazık ki medyanın etkisi yadsınmaz oranda.
Özellikle çocukların şiddet görüntülerinden etkilendiği su götürmez bir gerçek. Haber içerikleri başta olmak üzere gerçeğin sunumu yerine, komedi ve eğlence içerikleriyle daha yumuşatılmış gibi gözüken tüm içeriklerde şiddet unsurlarıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Salt reyting kaygısıyla, “toplumda şiddet vardır ve medya, ürünlerinde toplumu doğru şekilde yansıtmakla yükümlüdür” söylemi yatmaktadır. Bu algının değişmesi, dönüşmesi amacıyla Antalya Gazeteciler Cemiyeti ve Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Antalya Şubesi ortak bir projeyle hedef kitleye yönelik bir eğitim gerçekleştirdik. Var olan şiddet içeriklerinin medya dilindeki temsilinin yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Bunun yolu öncelikle eğitimden geçmektedir. Başta medya mensupları olmak üzere herkesin sağduyu ile, toplumsal cinsiyet eşitliliğine duyarlı olarak, iyi birer medya okur yazarı olabilmesi kamu yararı adına önemli bir dönüşümün başlangıcı olacaktır. Eğitim kurumları, üniversiteler ve sektör iş birliği ile bunun sağlanabilmesi mümkündür.
Kadınların klişeleşmiş kalıplarla medyada yer almasına izin vermeyeceğiz. Başta ben olmak üzere tüm Antalya Gazeteciler Cemiyeti üyeleri olarak medya dilinin dönüşümüne kulak veriyoruz. Kadının medyadaki temsilinin toplumun refahı ve gelecek nesillerin sağlıklı bireylere dönüşmesindeki hayati önemini bilmeyenler için farkındalık sağlayan bu eğitim iş birliğinde Akdeniz Üniversitesi öğretim üyeleri ile TÜKD üyelerinin özverili katkıları için teşekkürü bir borç bilirim.
Antalya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı
Derneğimizin Antalya Gazeteciler Cemiyeti ile imzaladığı protokol çerçevesinde Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Kadın Çalışmaları ve Toplumsal Cinsiyet Araştırma ve Uygulama Merkezi (KATCAM) iş birliğinde başlattığımız Antalya’da Medya Dilini Dönüştürüyoruz Projesinin önemli aşamalarından biri olarak kabul ettiğimiz Antalya Gazetecileri Eşitlikçi Medya Dili Rehberi’ni okurların kullanımına sunmaktan büyük mutluluk duyuyoruz.
Bu rehber toplumsal cinsiyet eşitlikçi medya dili alanında Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin 2019 yılında yayımladığı “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi” ile “Medya ve Çeşitlilik Kılavuzu”, ve TGC Kadın Gazeteciler Komisyonu tarafından 2016 yılında hazırlanan “Kadın ve Medya; Toplumsal Eşitlikçi Haber Kılavuzu”nda yer alan ilkeler temel alınarak Antalya’da başlattığımız projenin amaçlarına uygun olarak derlenmiştir. Bu öncü çalışmaları için TGC’ne ve “Eşitlikçi Medya Dili Eğitim Programında” katılımcılarla deneyimlerini paylaşan kadın gazetecilere şükran borçluyuz. Öncü çalışmaları ve sundukları destekle yolumuzu açtılar, projemizin hızlı ilerlemesine vesile oldular.
Bu rehberin cinsiyetçi medya dili ile toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri arasındaki bağıntılar konusunda gerek medya çalışanlarının gerekse geleceğin basın yayın çalışanları olacak İletişim Fakültesi öğrencilerinin farkındalığını arttırarak eşitlikçi medya dili kullanımı için Antalya basınında kararlılık gelişmesine yardımcı olacağına inanıyoruz. Bu rehber kadınla ilgili haberlerde kullanılan cinsiyetçi, ötekileştirici, ikincilleştirici dilin özelliklerine dikkat çekerek özellikle kadına ve farklı cinsel yönelimlere yönelik şiddet, cinayet, cinsel taciz, tecavüz vb. olaylarda habercilerin bağlı kalmaları gereken etik kuralları kapsamaktadır. Basın yayın kuruluşlarınca kadının ve kadın meselelerinin eşitlikçi bir medya diliyle ele alınmasında Antalya gazetecilerinin de öncü bir rol üstlenmesini ve henüz bu alanda yol almamış diğer kentlerimizin gazetecilerine örnek olmasını diliyoruz.
Bu rehbere herkesin kolayca ulaşabilmesi için, çağın gereklerine uyarak, bir E-kitapçık şeklinde basılması ve bu projenin ortakları olan
her üç kurumun da web sayfasından erişilebilir olması kararlaştırıldı. Bu formatıyla basın mensuplarımızın ve iletişim fakültesi öğrencilerimizin istedikleri her an cep telefonlarından rehberin belli bir konuda öngördüğü kurallara danışabileceklerini düşünüyoruz. Ayrıca medya mensuplarının farkındalıklarının medya ürünleri tüketicilerine de kısa sürede yansıyacağını, onların farkındalıklarının da gelişmesi ile eşitlikçi medya dili talebinin de yükseleceğini umut ediyoruz.
Eşitlikçi medya diline ulaşmanın bir yolculuk olduğu ve zaman alabileceğinin farkındayız. Ancak önemli olan yola çıkabilmiş olmamızdır. Bu yolculukta bize
eşlik ederek bu meselenin savunucuları arasına katılmanızı dileriz.
Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Antalya Şubesi Başkanı
Eşitlikçi Medya Dili Projesi medya ürünlerinde toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık ve davranış değişikliğini ele alan ilk çalışma değil ve muhtemelen son çalışma da olmayacak. Çünkü ne yazık ki tüm çabalara rağmen hala arzu ettiğimiz noktada değiliz. Oysa eşitlikçi medya dili iki temel gerekçeyle tek tek hepimizin yaşamını etkilemektedir.
Birincisi medya ürünlerinin küçük yaşlardan itibaren gündelik yaşantımızın ayrılmaz parçası olarak bizleri sarıp sarmalaması ve kültürel dünyamızda giderek daha büyük yer tutmasıdır. Kültürün ve kültürün içindeki tüm değerlerin neredeyse temel taşıyıcısı medya haline gelmiştir. 21. yüzyılda ikincil sosyalleşme kadar birincil sosyalleşme süreçlerinde dahi medya ürünlerinin rol oynadığına şahit oluyoruz. Çizgi filmlerden reklamlara çocukluktan gençliğe belli toplumsal normlarla beraber önyargıların da medya ile aktarıldığını görüyoruz. Dolayısıyla medya ürünlerine ve bu ürünlerdeki mesajlara yönelik farkındalığı, medya okuryazarlığını artırmaya yönelik çabalar süreklilik gösterdiği ölçüde etkili olabilecektir.
İkincisi, başta toplumsal cinsiyet olmak üzere her türlü ayrımcı dile karşı duyarlılığı canlı tutma gereksinimidir. Dil ve beraberinde medya dili elbette ki eşitsizliğin ne biricik kaynağı ne de biricik çözüm noktasıdır. Fakat önemli bir başlangıç noktasıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması feminizme indirgenebilecek bir mesele değildir. Toplumsal cinsiyet eşitliği başta ekonomik olmak üzere siyasal ve kültürel gelişme için elzemdir. Toplumun yarısının ekonomik, düşünsel, siyasal ve kültürel üretim süreçlerine yeterince katkı yapamaması, topallayarak maraton koşmaya benzer. Bu nedenle toplumsal cinsiyet eşitliği kadın sorunu olarak algılandığı sürece hep eksik kalmaya mahkumdur.
Dil ve kültür birbirinden ayrılması güç unsurlardır: kültürü dil içinde yaşatır ve aktarırız. Dil aracılığı ile düşünür ve hissederiz. Dili ailemizden ve çevremizden olduğu kadar medyadan da öğreniriz, ki zaten ailemizin ve çevremizin dilinin şekillenmesinde de medya etkilidir. Bir piramit düşünelim ki bunun zemininde cinsiyet ayrımcılığını görmezden gelen bir dil ve medya dili olsun. Bunun
üstünde sorgulanmasına izin verilmeyen toplumsal cinsiyet klişeleri, onun üstünde sözlü ya da fiziksel taciz, onun da üstünde psikolojik, ekonomik, fiziksel baskı ve en üstte de cinsiyete dayalı cinayetler yer alacaktır. Bugün hem gündelik dilimize hem de medya dili konusunda göstereceğimiz özen yarın daha az kadın cinayetinin işlenmesinde bir adım olabilir. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ile mücadelede ilk adımımız fark etmek, ikincisi davranışlarımızı değiştirmek ve son olarak da kamusal alanda bu ilkenin savunuculuğunu üstlenmektir.
Bu değişimi gerçekleştirmekte en önemli aktörler gazeteciler, medya çalışanları ve gelecekte bu görevleri üstlenecek olan İletişim Fakültesi öğrencileridir. Bu çalışma eşitlikçi bir medya dili için gösterecekleri çabalarda onlara destek ve kılavuz olacaktır.
Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi
Toplumsal Cinsiyet
TANIMLAR
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008–2013 Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı (s. 15) cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramlarını şöyle ilişkilendirir:
“‘Cinsiyet’ kavramı, kadınlar ile erkekler arasındaki evrensel biyolojik farklılıklara atıfta bulunurken ‘Toplumsal Cinsiyet’ kavramı, kadınlarla erkekler arasındaki toplumsal ilişkileri belirli bir bağlama göre tanımlamakta, erkeklerle kadınlar ve erkek çocuklarıyla kız çocukları arasındaki ilişkiye ve bu ilişkinin sosyal olarak nasıl kurulduğuna değinmektedir. Bu nedenle toplumsal cinsiyetin getirdiği roller dinamiktir ve içeriği zamana ve yere göre değişmektedir. Toplumsal cinsiyet ilişkileri, hayatın birçok alanında erkeklerin daha baskın olduğu, kadınların genellikle ikinci plana itildiği eşit olmayan güç ilişkisi içermektedir. Erkekler ve erkeklere atfedilen işlevlere ve görevlere verilen değer, birçok açıdan kadınlara ve kadınlara atfedilen işlevlere ve görevlere verilen değerden daha büyüktür. Toplumun tarihsel olarak erkek yönelimli bu yaklaşımla şekillenmiş olduğu gün geçtikçe daha çok kabul edilen bir gerçektir. Erkek normu, toplumun bütünü için genel bir norm olarak kabul edilmekte ve bu da politika ve yapılara yansımaktadır. Böylece, politikalar ve yapılar genellikle erkek üzerinden şekillenmekte, istemeden de olsa toplumsal cinsiyet eşitsizliğine sebep olmaktadır.”
“Kişiler toplumsal cinsiyet normlarını aile, okul, iş yeri, medya gibi sosyal ortamlardaki etkileşim süreci içinde öğrenir ve içselleştirirler. Yani toplumsal cinsiyete dayanan roller değişmez, sabit ve sorgulanamaz değildir. Toplumsal cinsiyet kavramı; cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve cinsiyet ifadesi gibi kavramları da içerisinde barındırır. Cinsel kimlik kompleks, akışkan ve kişiye özeldir. Bu nedenle tıpkı ikili cinsiyet sistemi gibi, kadın ve erkek arasında kurulmuş eşitsiz ve hiyerarşik ilişkinin kendisi de yapaydır; sorgulanabilir, değiştirilebilir, dönüştürülebilirdir. Toplumsal cinsiyete dayalı kalıplar ve roller keskinleştiğinde ve sabitlendiğinde, bu kalıplara sığmayan kişilere yönelik önyargılar, baskı ve şiddet de artar” (https://cinselsiddetlemucadele.org/ toplumsal-cinsiyet-kavramlari/Erişim: 16.03.2022).
Sözleşmesinin (CEDAW) temel hedefi, toplumsal yaşamın her alanında kadın- erkek eşitliğini sağlamak amacıyla, kalıplaşmış kadın-erkek rollerine dayalı önyargıların yanı sıra geleneksel ve benzer tüm ayrımcılık içeren uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamaktır. Sözleşme kadınlara karşı ayrımcılığa açık bir tanım getirmekte ve taraf devlete kadınlara karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması için yasal düzenlemeler ve eşitliği sağlamak üzere geçici özel önlemler de dahil tüm uygun önlemleri alma görevini vermektedir. Taraf devletler eşitsizliği yeniden üreten geleneksel kalıp yargıları ortadan kaldırarak eşitlikçi tutum ve davranışların geliştirilmesinin yanı sıra kadın sorunlarının görüldüğü pek çok konuda önlem almak ile görevli kılınmıştır.
Yeşim Arat’a göre, “Toplumsal cinsiyet eşitliği, fırsat eşitliğinin ötesinde bu eşitsizliklerin sona ermesi talebini dile getiriyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği, toplumun her katmanında karşımıza çıkan, toplumsal cinsiyet farkları üzerinden kurgulanan hiyerarşik ilişkilerin sonlandırılması, güç farklılıklarına yol açan bu ilişkilerin, değerlerin ve kurumların toplumsallaşma mekanizmalarının dönüşmesi demek. Her gün, bir kadının eşi veya erkek akrabası tarafından öldürüldüğü günümüzde, toplumsal cinsiyet eşitliği kadına yönelik şiddetin önlenmesi veya kadınının toplumsal yaşamın bir parçası olabilmesinin olmazsa olmaz koşuludur. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin olmadığı bir yerde kadına yönelik şiddet önlenemez… Toplumsal cinsiyet eşitliği talebi, kadınların erkeklerle aynı olma değil, aynı gibi değerlendirilme talebidir. Kadınlar erkeklerden farklı oldukları için, aralarındaki toplumsal cinsiyet kimliklerinden kaynaklanan adaletsiz güç farklılıklarının yok edilmesi, erkeklerden farklı fakat eşit olarak değerlendirilmesinin bir gereğidir.” (https:// sarkac.org/2020/02/toplumsal-cinsiyet-nedir-ne-degildir/Erişim 16.03.2022 (Yeşim Arat, Bilim Akademisi üyesi, Boğaziçi Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü).
Cinsiyetçilik, cinsiyetin önemi olmadığında insanları cinsiyetlerine göre yargılamaktır. Cinsiyetçilik, bir cinsiyetin diğerinden üstün olduğu inancına dayanan bir ideoloji olarak tanımlanabilir. Cinsiyetçilik, kişinin cinsiyetine veya toplumsal cinsiyetine dayalı önyargı veya ayrımcılıktır. Cinsiyetçilik herkesi etkileyebilir, ancak öncelikle kadınları ve kız çocuklarını etkiler.
Cinsiyetçilik bir grup olarak kadınlar hakkında klişeler ve önyargılar üstüne kuruludur. Cinsiyet klişeleri, kadınların ve erkeklerin cinsiyete dayalı özellikleri ve davranışları hakkında yaygın inançlardır. Bilimsel araştırmalar, erkeklerin toplumsal olarak daha değerli olduklarına ve bir dizi aktivitede kadınlardan daha yetkin olduklarına dair yaygın olarak paylaşılan kültürel inançlar olduğunu tespit etmiştir. Örneğin, kadınların matematik alanındaki başarıları toplumdaki yaygın olumsuz yetenek klişesinden etkilenir. Toplumda daha az sayıda kadın mühendis, kadın matematikçi, kadın siyasetçi vb. olmasının ardında cinsiyetçilikten kaynaklanan klişeler ve ideolojik kabuller vardır. Kurumsal ve yasal düzlemdeki eşit imkanlar dahi klişeler ve inançların neden olduğu eşitsizlikleri ortadan kaldırmakta yeterli olmamaktadır.
Sosyoloji, cinsiyetçiliği hem bireysel hem de kurumsal düzeyde tezahür eden olarak incelemiştir. Toplumsal kurumlar tarafından sürdürülen cinsiyetçilik ve cinsel ayrımcılık, kadınlar için dezavantajlarla sonuçlanan bir baskı sistemine dönüşmektedir. Cinsiyet ayrımcılığı özellikle eğitim ve işyeri eşitsizliği açısından tartışılmaktadır.
Sosyal psikoloji, kararsız cinsiyetçilik terimi ile kadınlar hakkındaki klişelerin nasıl hem olumlu hem de olumsuz olabileceğini açıklar. Örneğin, “kadınlar korunması gereken narin yaratıklardır” demek de cinsiyetçi bir yaklaşım ve ifadedir.
Cinsiyetçilik aynı zamanda ataerkil düzenin bir dalı olarak tanımlanır. Ataerkil normları rasyonalize eder, meşrulaştırır, denetler ve uygular. Cinsiyetçilik genellikle ataerkil sosyal düzenlemeleri doğal, iyi veya kaçınılmaz olarak göstermeye çalışır, böylece onlara direnmek için hiçbir neden kalmaz.
Aşırı cinsiyetçilik, cinsel tacizi, tecavüzü ve diğer cinsel şiddet biçimlerini teşvik edebilir.
Medya dili, bir medya metninin anlamının izleyiciye iletilme şeklidir. Medya dili, anlamın resimler, kelimeler veya diyaloglar aracılığıyla nasıl ifade edildiğidir. Hareketli bir görüntü metnindeki karakterleri görmek, anlamın sözlü olmayan iletişim olarak karşımıza çıkmasına olanak tanır. Bu, bir filmde ya da fotoğrafta jestleri, yüz ifadelerini, kıyafetleri ve sahne dekorlarını ve ayrıca karakterlerin çerçeveye yerleştirildiği yerleri içerir. Medya dili, bir sahnenin kurulması ve resmedilmesi / filme alınması yoluyla önerilen işaretler ve semboller aracılığıyla anlamı iletir.
Medya metinlerinde yer alan işaret ve semboller çok anlamlıdır, yani birçok yoruma açıktır. Medya metinlerindeki farklı olası anlamlar iki şeye bağlıdır. Birincisi, metindeki işaret ve sembollerin “okunma” şeklidir. İkincisi, metni “okuyan” kişinin kültürel arka planıdır.
Medya ürünleri, bir dizi görsel kod ve teknik kod aracılığıyla izleyicilerine karmaşık bir anlam dizisi iletir. Yıllarca tekrarlanan kodlardan sonra, anlamları genellikle toplum tarafından kabul edilir. Örneğin, bir karakterin yüzündeki bir yara izi, izleyiciye onların ‹kötü adam› olduklarını gösteren bir kod işlevi görebilir. Benzer biçimde reklamlarda sürekli ev ortamında gösterilen kadın, uygun kültürel arka planın da etkisiyle kadının yerinin ev olduğu şeklinde bir normun yerleşmesinde rol oynayabilir.
Roland Barthes’a göre çağdaş toplumun mitleri medya ürünleridir. Barthes için mit, medya dili aracılığıyla pekiştirilen ve yaygınlaşan bir inançtır. Bu kavram hegemonya ve klişelerle yakından ilgilidir. Toplumsal normları ve değerleri haberler, reklamlar, televizyon programları gibi medya ürünleri aracılığı ile keşfederiz.
Medya dili, toplumsal cinsiyete dayalı hegemonyanın sürdürülmesinde ve toplumsal cinsiyete dayalı klişelerin yayılmasında önemli bir rol oynar.
Cinsiyetçi dil, cinsiyete dayalı olarak insanları küçük düşüren, görmezden gelen veya klişeleştiren ya da gereksiz yere cinsiyete dikkat çeken sözcükler ve ifadeler olarak tanımlanır. Önyargılı ve ayrımcı bir dildir ve genellikle kadınlar olmak üzere bir gruba veya bireye karşı cinsel kimliğine atfen haksız bir önyargı içerir.
Dilde cinsiyetçilik, dil belirli bir cinsiyetin üyeleri değersizleştirildiğinde ortaya çıkar. Cinsiyetçi dil, birçok durumda erkek üstünlüğünü teşvik eder. Dilde cinsiyetçilik bilinci, gerçeklik algısını, kültürel anlamları kodlama ve aktarmayı ve toplumsallaşmayı etkiler. Dilbilimciler, farklı dillerde erkek- norm kullanımına dikkat çekmektedirler. Başka bir ifadeyle, “insanlık” yerine “insanoğlu” demek erkeği norm haline getirir. Eril olanın dilde norm haline gelmesi eril olmayanı aşağılara düşürerek cinsiyetçilikle sonuçlanır. Dilde cinsiyetçilik, her zaman açık olmadığı için dolaylı bir cinsiyetçilik biçimi olarak kabul edilir.
Cinsiyetçi dil aynı zamanda cinsiyete özgü aşağılayıcı terimlerde de ortaya çıkar. Cinsiyete özgü aşağılayıcı terimler, cinsiyetleri nedeniyle başka bir kişiyi korkutur veya ona zarar verir. Cinsiyetçilik, küçümseme gibi olumsuz toplumsal cinsiyete dayalı çıkarımlarla dilde ifade edilebilir. Örneğin, bir dişiden “kadın” yerine “kız” olarak bahsedilmesi cinsel deneyimine ilişkin yerleşik değerleri kasten ya da kasıtsız ima edebilir. Diğer örnekler müstehcen dili içerir. Cinsiyete dayalı her türlü aşağılama, hakaret ve küfür cinsiyetçi dilin en göze çarpan örnekleridir.
Cinsiyetçi dil toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığın yalnızca bir parçasıdır ama önemli bir parçasıdır. Toplumda var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin seçilen sözcükler, yapılan benzetmeler, kullanılan deyimler ve atasözleri, başvurulan metaforlar aracılığı ile normalleştirilmesinde ve yaygınlaştırılmasında cinsiyetçi dil önemli bir zemindir.
Çiçek Tahaoğlu ve Elif Akgül’ün hazırladığı “Toplumsal Cinsiyet Odaklı Habercilik El Kitabı” (IPS İletişim Vakfı, 2018) bu terimi şöyle açıklamaktadır:
“Hak odaklı habercilik yalın biçimde insan hakları ihlallerini ve hak kullanımlarını haberleştiren ve takip eden bir habercilikten öte; bütün haberleri kadın, çocuk ve cinsel yönelimleri, etnik, ırksal, dinsel/mezhepsel, kültürel kimlikleriyle “ötekileştirilenler” odaklı kılan ve kuran, bunları yaparken de yeni hak ihlallerine neden olmayan bir haberciliği anlatır” (s.12).
“Hak odaklı habercilik geleneksel habercilik anlayışını sorgularken hak mücadelesini merkeze alır. Hak odaklı habercilikte ötekileştirilenlerin haber konusu olması için herhangi bir ihlalin öznesi ya da faili olmaları beklenmez, haberde yeni ihlaller yaratılmaz, eşitsizliklere ve çözümlerine vurgu yapılır.” (s. 23)
“Hak haberciliğinin bir ayağı hak ihlallerini yazmak ve süreci takip etmek, diğer ayağı ise o ihlallere karşı mücadeleleri ve kazanımları görünür kılmak. İhlallerin peşine düşmek, neyin yanlış yapıldığını, aslında nasıl yapılması gerektiğini, sorumluların kim olduğunu haberci bakışıyla sormak ve sorgulamak, kazanımların takibini yapmak…İhlaller kadar mücadele ve
kazanımları görünür kılmak” (s.24).
Çiçek Tahaoğlu ve Elif Akgül’ün hazırladığı “Toplumsal Cinsiyet Odaklı Habercilik El Kitabı” (IPS İletişim Vakfı, 2018) bu terimi şöyle açıklamaktadır:
“Toplumsal cinsiyet odaklı habercilik hak haberciliği politik ve etik tercihinin bir parçasıdır…Toplumsal cinsiyet odaklı habercilik, “kadınların sadece kadınlara değen konulara sıkıştırıldığı, LGBTİ+’ların görmezden gelindiği haber yaklaşımına karşı, her yaptığımız haberde kadın ve LBGTİ+’ları merkeze almaya, eril anlatıyı sarsacak bir dil kullanmaya ve yaygın medyadaki haber söylemine bir alternatif üretmeye” çalışan bir habercilik olarak tanımlanmaktadır”(s.23).
Bu nedenle, cinsiyet çeşitliliği açısından kapsayıcı, Kadın ve LBGTİ+ hakları konusunda bilgilendirici,
Hak ihlalleri ile kazanımları takip eden ve görünür kılan,
Hak taleplerini duyuran, bunu yaparken yeni hak ihlallerine sebep olmayan, Ayrımcılıktan uzak bir haberciliktir.
Yani eşitsizliği yeniden üretmeyen, toplumun sadece erkeklerden oluşan, hetero bir kulüp olmadığını hatırlatan, haber değeri taşıyan her gelişmeden kadınlar ve LGBTİ+’ların da eşit şekilde etkilendiği gerçeğini de göz önünde bulundurularak yapılan bir haberciliktir” (s. 23).
Yukarıda verdiğimiz tanımlar çerçevesinde eşitlikçi medya dilini, ana akım medyada kullanılmakta olan cinsiyetçi, kadınlara ve cinsel yönelim çeşitliliğine yönelik ayrımcı ve duyarsız özellikler taşıyan medya diline karşı farkındalık geliştirerek, ele alınan konu kadınlarla ilgili olsun olmasın,
TGC Medya ve Çeşitlilik Kılavuzu (www.tgc.org.tr, 2019) medya kuruluşlarına düşen temel görevleri şöyle özetlemektedir (s.23-24):
“Medya kuruluşları, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama konusunda ulusal ve uluslararası hedeflerden yola çıkarak, toplumsal cinsiyet duyarlılığıyla kendine özgü öz denetim politikaları ve kurum içi izleme mekanizmaları oluşturarak bunları kamuoyuna duyurmalıdır. Bu mekanizmalar, medya içeriğinde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama hedefinden sapmalar söz konusu olduğunda öneri geliştirebilecek danışma organlarını da içermelidir. Çalışanların toplumsal cinsiyet duyarlılığını artırmayı hedefleyen kurum içi eğitim programları oluşturulmalı, ayrıca kurum dışı programlara katılım da teşvik edilmelidir.
Toplumda cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımcılığı konusundaki her türlü ihlalin izlenmesi, haber ve diğer içerikler yoluyla topluma yansıtılması bütün medya kuruluşlarının öncelik verdiği bir konu olmalıdır.
Çalışanlar, her tür olay ve olguyu toplumsal cinsiyet eşitliği açısından irdelemeye yönlendirilmelidir.
Medya kuruluşlarındaki istihdam sürecinde ve medya çalışanlarının meslek örgütlerindeki temsilinde farklı cinsiyetlerdeki çalışanlara eşit olanaklar sağlanmalıdır.
Bu çerçevede:
TGC Hak ve Sorumluluk Bildirgesi ’ nde (www.tgc.org.tr, 2019) gazeteci şöyle tanımlanmakta ve temel görevleri şöyle özetlenmektedir (s.9-13):
“Günlük yahut süreli, yazılı, görüntülü, sesli elektronik veya dijital basın ve yayın organında, kadrolu, sözleşmeli ya da telif karşılığı, haber alma, işleme, iletme veya görüş, fikir belirtme görevi üstlenen ve asıl işi ile başlıca geçim kaynağı bu olup çalıştığı işletme ile ilgili yasalar karşısındaki konumu bu tanıma uygun olanlar gazetecidir.”
İnsan Hakları Odaklı Habercilik ve Gazetecinin Davranış Kuralları TGC Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ n de (www.tgc.org.tr, 2019) insan hakları odaklı habercilik ve gazetecinin konumuzla ilgili bazı davranış kuralları şöyle özetlenmektedir (s.15-19):
ekleme, çıkarma, kolaj veya montaj yapılmamalıdır. Fotoğraf çekilemeyen özel durumlarda animasyon, illüstrasyon, montaj, canlandırma, dijital oynamalarla üretilmiş fotoğraf ve görsellerin bu niteliği ile güncel olup olmadığı okur/izleyicilerin rahatlıkla fark edebileceği şekilde belirtilmelidir. Kamusal kimliği olmayan kişilerin fotoğraf ve görüntüleri, etkinlik, olay, panel, konser gibi kamuya açık alandaki faaliyetler dışında kamu yararı ve haber değeri söz konusu olmadığı müddetçe izinsiz çekilmemelidir. Bu kişilerin dijital ortamlardaki fotoğrafları da izinsiz kullanılmamalıdır.Cesetleri yakın plan gösteren, kan ve şiddet unsurları içeren fotoğraflara yer verilmemelidir. Gizli kamera gibi teknolojik yöntemler sadece yayınlanmasında kamu yararı olan ve başka türlü elde edilemeyecek istisnai durumlarda kullanılmalıdır. Drone gibi insansız hava araçlarıyla fotoğraf ve görüntü çekimi sırasında özel hayatın gizliliğine saygı gösterilir. Hava trafiği ve uçuş güvenliği dikkate alınır, insan ve diğer canlıların hayatını tehlikeye atacak tutum ve davranışlardan kaçınılır.
bulunmayan bir insanın davranışı veya işlediği suç, onun ırkına, milliyetine, dinine, cinsiyetine, cinsel yönelimine, cinsiyet kimliğine, hastalığına veya fiziksel, zihinsel engelli olup olmamasına dayandırılmamalıdır. Kişinin bu özel durumu, alay, hakaret, önyargı konusu yapılmamalıdır.
Bu başlık altındaki ilkeler, TGC Medya ve Kadın: Toplumsal Cinsiyet Eşitlikçi Haber Kılavuzu (2016), Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi (2019), TGC Medya ve Çeşitlilik Kılavuzu (2019) ve Tahaoğlu ve Akgül’ün derlediği Toplumsal Cinsiyet Odaklı Habercilik El Kitabı (2018) kaynaklarında yer alan konuyla ilgili ilkelerden derlenmiştir.
Kadına / Cinsel Yönelimleri Farklı Olanlara Yönelik Şiddet Haberleri Medya çalışanları, kadınlar ve cinsel yönelimleri farklı olanların uğradıkları kötü muamele, baskı ve şiddetin haberleştirilmesinde özellikle şu noktalara dikkat etmelidir:
verme hakkı tanınmalıdır.
gece yarısı sokakta olmak, evli olmadığı bir insanla ilişki yaşamak, seks işçiliği yapmak vb. edimler şiddetin bahanesi olarak yansıtılmamalıdır.
ve inanışlar dönüştürülmeli, örneğin, dayak “yenmez”, dayak “hak edilmez”, tecavüze “davetiye çıkaran kadın” diye bir tanım olmamalıdır.
olarak haberleştirilmemeli, bunun bir kadın cinayeti olduğu belirtilmelidir. Bu anahtar kelime kadın cinayetlerine ilişkin veri toplanmasını ve bu cinayetlerin görünür kılınmasını kolaylaştıracaktır.
hakkında verilmiş savcılık kararı, geçmişte şiddete maruz kalıp kalmadığı, gelenekler, destek olmayan aile vb. etkenler mutlaka haberlerde yer almalıdır.
bu yaklaşımların yeni cinayetleri teşvik edip etmediği sorgulanmalıdır.
anlatılmamalı, bu tür yayıncılığın kadının mağduriyetini artırması ihtimalinin yanı sıra aynı suçu işleme potansiyeline sahip olası kişileri özendirici, bu kişilere yol gösterici bir rehbere dönüşebileceği dikkate alınmalı ve bu yayınların şiddetin pornografisini ürettiği unutulmamalıdır.
Medya çalışanları, cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımcılığına karşı duyarlılığın geniş bir tabana yayılması sürecinde önemli bir rol oynadıklarının farkında olarak:
cinsel yönelimiyle tanımlamamalı, tanımlanması gereken durumlarda da küçümseyip, aşağılamamalıdır.
emeği vurgulanmalı, babaların ebeveynlik görevi hatırlatılmalı, ücretsiz ve erişilebilir kreşlerin olmayışı gündeme getirilmelidir.
Tahaoğlu ve Akgül, Toplumsal Cinsiyet Odaklı Habercilik El Kitabı ’ nda (2018) gazetecilerin kendilerine sormaları gereken sorular şöyle listelenmektedir (s.57):
Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)
Çiçek Tahaoğlu ve Elif Akgül (2018) Toplumsal Cinsiyet Odaklı Habercilik El Kitabı, IPS İletişim Vakfı Yayınları, İstanbul.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (2016) Kadın ve Medya: Toplumsal Cinsiyet Eşitlikçi Haber Kılavuzu,
Akademi Yayını, İstanbul.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (2019) Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi, İstanbul. (www.tgc.org.tr)
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (2019) Medya ve Çeşitlilik Kılavuzu, İstanbul. (www.tgc.org.tr)
T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008–2013 Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı
https://cinselsiddetlemucadele.org/toplumsal-cinsiyet-kavramlari/Erişim: 16.03.2022
https://sarkac.org/2020/02/toplumsal-cinsiyet-nedir-ne-degildir/Erişim 16.03.2022 (Yeşim Arat, Bilim Akademisi üyesi, Boğaziçi Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü)
ANTALYA GAZETECİLERİ EŞİTLİKÇİ MEDYA DİLİ R E H B E R İ
derleyen: Prof. Dr. FULYA SARVAN editör kurulu:
Prof. Dr. SEÇİL DEREN VAN HET HOF Doç. Dr. SİBEL KARADUMAN
Öğr. Gör. IŞIK TUNÇEL SONGÜL BAŞKAYA
NİSAN 2022 ANTALYA
agc.org.tr
iletişim.akdeniz.edu.tr
24 Eylül 2024
19 Eylül 2024
10 Eylül 2024
Leave Your Comment